31 Ağustos 2009 Pazartesi

Beşiktaş :)))

Hani, ahlaka mugayır bir yazı olmasın diye üzerinden günler geçmesini bekledim. Buna rağmen hala içimde küfürler tur atmaya devam ediyor. Bu sefer derdim Yıldırım Demirören değil, onun bu maça etkisi pek yok.
Hazreti Mustafa Denizli Paşa ile sorunum bu kez. Değil mi ki ben bu takım teknik direktörüyüm, kerkesin gördüğünden farklı göreceğim tribi yüzünden dağıttı Beşiktaş'ı, Gaziantepspor önünde. Be adam! Sen nasıl olurda "Son dakikalarda skora etki edebilir belki!" deyip sahanın en kötü oyuncuları Rodrigo Tello ve Filip Holosko'yu çıkarmayıp, takımın en iyileri olan Serdar Özkan -ki kendisinden bu performansı görmeyeli 2,5 sene falan olmuştu- ve Fabian Ernst'i çıkarırsın. Ulan sahada tuttuğun adamlar, Lionel Messi ile Zlatan Ibrahimovic değil ki! O ana kadar ne yapmışlar da o andan sonra yapacaklar. Zaten bu ikisinin topu ezmek ve kaybetmek dışında yaptıkları ne var bu sene?
Yazık oluyor Beşiktaş'a vallahi yazık oluyor. Bir yandan Demirören diğer yandan Denizli anasını ağlattılar takımın.
Ya Rab! Biz ne zaman şöyle aklı selim bir yönetim ve işini iyi yapan bir teknik direktöre sahip olacağız? Cem Papila'nın laneti mi bu?

25 Ağustos 2009 Salı

Deniyorum 1.2

Yumuşak bir el Aquillas Saralönde'nin yüzüne dokunduğunda, gözlerini açtı. Bu kez uyandığına emindi çünkü, hem ne zaman uykuya daldığını hem de uykuya dalmadan önce duyduğu şarkının güzelliğini hatırlıyordu. Eli hissettiğinde doğrulmaya çalıştı ve ne yazık ki bu, Aquillas'a omzundaki ağrıyı da gayet açık bir şekilde anımsattı.
Güneş doğmuştu belli ki, ışık elin sahibinin meçhul yüzüne vuruyor ve Aquillas'ın görmesini engelliyordu.
"Sonunda, aydınlıkla buluşabilmene sevindim..." dedi elin sahibi kadın. "Uzun zamandır gölgelerin içindeydin, bunu uyurken bile anlayabiliyordum. Çetin bir mücadele oldu senin için. İyi dayandın."
"Neredeyim?" diye sordu Aquillas.
"Burası Ostenlor." diye cevap verdi kadın. "Rüya Şehir der, İnsan ırkı."
"Peki ama ben buraya nasıl geldim?"
"Şehri çevreleyen ormanın kuzey kıyısında buldu seni gözcüler. 4 gün doğumu geçti buraya geldiğinden beri..."
"Adım, Synnorha. Güneş Elflerindenim. Seni iyileştirmeye gönüllü olan iki kişiden biriyim. Allain sana yeni ilaçlar yapıyor şu anda, çok geçmeden gelir."
Bir sessizlik oldu. Uzun bir sessizlik. Aquillas'ın zihni açılmaya başlamıştı. Holderun'u ve oradan ayrıldığı sabahı hatırlıyordu. Henüz ne için olduğunu ise anımsayamıyordu. Synnorha'ya baktı, kadının yüzünde gülümseme yoktu belki ama sarıya çalan ela gözlerinde açık bir şefkat okunuyordu.
"Teşekkür ederim... Benimle ilgilendiğin için. Ben, Aquillas, Holderun kasabasındanım. Ama ormanın kıyısına nasıl geldiğimi hatırlamıyorum."
"Bunu biz de bilmiyoruz Holderun'lu Aquillas. Üstelik Ostenlor Ormanı, Holderun'a 8 gün mesafede. Uzun bir yolun varmış öyle ise."
Başıyla odanın bir köşesini işaret etti Synnorha. "Burada Aquillas, eşyaların var. Gömleğin giyilmez şekilde parçalanmış. Ama çantanı açıp bakmadık. Belki de sen bakınca neden ormanın kıyısında olduğunu anımsarsın. Fakat bunun için zaman var. Şimdi dinlen, hedefin her ne ise, oraya varmak için biraz daha sabretmek zorundasın."
Gülümsedi Synnorha, arkasını döndü ve kapıdan çıktı. Aquillas bir süre kapıya bakakaldı...
Kadın haklıydı, ilk hedefi bu yataktan kalkabilmekti ve onun için bile sabretmek zorundaydı.

Deniyorum 1.1

Uyandım...
Uyuyor muydum bilmiyorum çünkü ne zaman yattığımı hatırlamıyorum. Gözlerim karanlığa alıştığında, küçük bir odanın içinde bulunan tek yatağın üzerinde olduğumu farkettim. Pencereden ay ışığı sızıyor odaya. Zorlukla çeviriyorum boynumu ve dolunayın daha önce hatırlamadığım kadar güzel bir şekilde parladığını görüyorum. Kalkıp pencereye yürümek için doğrulmaya çalışıyorum. Aynı anda sol omzumdan başlayarak, artık nasıl oluyorsa- hem sırtıma hem göğsüme doğru inen şiddetli bir sancı ile inliyorum. Sancı, görünmez bir el gibi beni yastığıma geri itiyor. Anlaşılan henüz kalkmama müsaade etmeyecek.
Gözlerim kapalı tekrar. Tanımadığım bu yere hangi yollardan geçerek geldiğimi anımsamaya çalışıyorum. Ne kadar zamandır burada olduğuma dair ipuçları arıyorum zihnimde. Ancak cevap yok. Geniş, oldukça derin ve karanlık bir uçurum gibi zihnim. Üstelik başım da ağrımaya başlıyor.
Uzaktan bir ses çalınıyor kulağıma. Dikkatimi verince, çok güzel bir sesin, sakince şarkı söylediğini farkediyorum. Her yeri kaplayan sessizliğin içinde bu ses, tüm ağrılarımı alıp götürüyor benden. Gözlerim bir kez daha kapanıyor. Ses yükseldikçe, göz kapaklarım ağırlaşıyor.
Uyuyorum...